Manevi Arınma Mevsimi Üç Aylar Başladı

İslam aleminde Recep, Şaban ve Ramazan aylarını kapsayan manevi yenilenme ve arınma mevsimi üç aylar, 25 Şubat Salı günü (bugün) başladı.

İnsan hayatının her zamanı şüphesiz çok değerlidir. Ancak bazı günler ve geceler vardır ki onlar belki bir ömre veya daha fazlasına denktir. İnsanoğlu dünyevi bir alışverişinde bile daha fazla kazanmayı hesaplarken manevi dünyası için bu kazancı göz ardı edebilir mi? Şüphesiz ki etmemelidir…

Hz. Peygamber bir hadis-i şeriflerinde “Allah’ım recep ve şaban aylarını hakkımızda bereketli kıl ve bizi ramazana ulaştır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/129.) duasını yapar. Nebi’nin duasını bizler de hem kavli hem de fiilî olarak gerçekleştirmeliyiz. Bu rahmet rüzgârlarının estiği günlerde, gecelerde her anın kıymetini bilerek ve hakkını vererek geçirmeliyiz.

Üç aylar olarak bildiğimiz aylar recep, şaban ve ramazan aylarıdır. Yine bu aylar içinde Regaip, Miraç, Berat ve Kadir Geceleri yer alır. İnsanın hayatını gözden geçireceği bu zamanlar Yaradan’a sığınılacak af ve mağfiret zamanlarıdır.

Üç aylar ve zaman idraki

Bir mekânın veya zamanın kutsal olup olmadığını şüphesiz insanoğlu kendine göre takdir edemez. Bunu bize bildiren Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir. Kutsiyeti Rabbimiz tarafından bize bildirilen ve kutsal şehir Ümmü’l-Kura olan Mekke nasıl mukaddes ise zaman dilimlerinden ramazan da işte öyle mukaddestir. İlahi kitabımız Kur’an-ı Kerim mukaddes belde Mekke’de, ramazan ayı içinde yer alan Kadir Gecesi’nde nazil olmaya başladı. Karanlıklar içindeki insanlık, rahmet ışığına muhtaçken o beklenen çağrı tam da bu zaman diliminde insanlığa seslendi. İşte üç aylar böylesine kıymetli bir muştunun habercisi olan bir mevsimdir.

Zaman, kitabımız Kur’an-ı Kerim’de üzerine yemin edilen bir kavramdır. Üstelik insanın bunun farkına varmayıp hüsran içinde olduğu da belirtilir. İnsan yaşamından kopup giden her takvim yaprağı onu mutlak sonuna doğru götürür. Akıp giden zamanın kıymetini bilip onu zayi etmeyenler ancak iyi iş yapanlar, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerdir. (Asr, 103/1-3.)

Üç aylar kişide bu zaman bilincini uyandırma açısından da çok önemlidir. İnsan için en kıymetli sermaye şüphesiz ki ömürdür. Ancak en gaflet içinde olup değerini bilmediğimiz de yine ömürdür. Hiç bitmeyecek gibi harcadığımız ve üstelik çoğu zaman hesabını vereceğimizi de unuttuğumuz bir yaşam sürebiliyoruz maalesef.

Üç aylar ve nefis muhasebesi

Üç aylar, manevi olarak uyanıklık içinde olmamız gereken zamanlardır. Kişinin eksikliklerini, kusurlarını fark etmesi için bir fırsattır. Hayatının değerlendirmesini yapan, kendini özeleştiriye tabi tutan kimseler bu günleri değerlendirmiş olur.

Rabbini unutan, kendi varlığına yabancılaşan bireylerin hem ferdi hem de toplumsal anlamda uyumsuzluk içinde olmaları kaçınılmazdır. Bugünün modern insanının en büyük çıkmazlarından biri de budur. Hayatın telaş ve koşturmacası içinde kendi iç sesini bile duymaktan acizdir. “Ben kimim, nerden gelip nereye gidiyorum? ”soruları insan için en temel sorulardır. Henüz küçük bir çocukken bile bu sorulara cevap arayan insanın yetişkin döneminde âdeta bu sorulardan kaçması aslında büyük bir tenakuzdur. Böylesine önemli zaman dilimlerinde insanın kendine soracağı soruları artırmasıdır beklenen…

Şüphesiz insanın mutluluğu ve huzuru ancak yaratılış amacına uygun yaşamakla mümkündür. Râ’d suresi 28. ayette “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” ifadeleri bunu bizlere öğütlemektedir. Bu itibarla üç aylar iç dünyamıza döndüğümüz, Rabbimizden af ve mağfiret talep ettiğimiz zamanlardır. Günahlarla kirlenmiş ruhlarımız için bir vesiledir bu mağfiret mevsimi. Tövbe ile bilinçlerimizi uyandırma, tekrar özümüze dönme imkânımız vardır. Rabbimiz tövbeleri kabul edeceğini bizlere haber vermektedir. (Âl-i İmran, 3/128.) Bu, bizler için büyük bir muştudur. Tövbeyle birlikte hatasının farkına varan insan yeni bir başlangıç için imkân elde etmiş olur. İşlediği günahına karşı lakayt olan insanın ise kalbinin katılaşması, kararması kaçınılmazdır.

Üç aylarda şükür ve infak

Şükretmek, Rabbimizin yüceliğini idrak edip insanın kendi yetersizliğini fark etmesidir. Kulunun kendisine yönelmesi, yakarması ve duası olmasa bir değerinin olmadığını söylüyor Rabbimiz. “Kulluğunuz ve niyazınız olmasa Allah size ne diye değer versin?” (Furkan, 25/77.) İnsanın en değerli vakitlerde Yüce Allah’ın değer verdiği eylemleri yapması hem zamanı hem de insanı değerli kılar. İşte bu nedenle her anı kıymetli olan bu güzel zaman diliminin dua ve taatle geçirilmesi ve şükrün artırılması, yapılması gereken davranışlardandır. Sayısız nimetlerle donatılmış insanın bunun farkına varması ve sahip olduğu her nimete kendi cinsinden şükretmesi çok önemlidir. Kendi elindeki nimetleri görmeyip, başkasının elindekilerle ilgilenmek de nimete şükrü azaltan sebeplerdendir.

Kulunun çağrısına karşılık vereceğini söyleyen Rabbimiz şükrün de nimeti artırmaya vesile olduğunu bildirir. Oysa insan şükür konusunda çok yetersizdir. “Kullarım arasında hakkıyla şükredenler pek azdır.” (Sebe, 34/13.) buyurur Yüce Rabbimiz…

Üç aylar sadece kişinin kendisi için değil aynı zamanda toplumsal yaşantı için de kıymetlidir. Yardımlaşmanın ve ihtiyacı olanı daha çok fark etmenin zamanıdır. Sofralara ihtiyaç sahiplerinin daha fazla davet edildiği, zekât ve sadaka ile muhtaçların sevindirildiği mevsimdir. İnsan, diğeri olmadan yaşayamayan bir varlıktır. Mümin kardeşlerimiz dünya hayatı ve ahiretteki hayatımız için şahitlerimizdir. Allah’ın vermiş olduğu nimetleri diğer kardeşleriyle paylaşmayanlar hem nimetlerini azaltır hem de infak etmenin verdiği mutluluğa ulaşamaz aslında. Mümin kardeşlerine karşı sorumluluğunu fark etmek, yoksul ve ihtiyaç sahiplerini görüp gözetmek hem dinî bir vazife hem de toplumda ünsiyet sağlayan davranışlardır. İnfakla birlikte toplumda nifak ortadan kalkar, yüce Rabbimizin bizlerden istediği kardeşlik hukuku gerçekleşmiş olur.

Üç aylar kendi nefsimizden başlayarak değişim ve dönüşümü gerçekleştirdiğimiz bir arınma mevsimidir. Bu rahmet mevsimine ulaşmanın şükrü de şüphesiz, bu gecelerin, günlerin hakkını vermekten geçer. Yaptığı hatalardan dönen ve selim bir kalple Yüce Allah’a yönelen bir kulun karşılığı yalnızca cennet olacak müjdesine nail olmak duası ile…

Dr. Lütfiye Gülay BİLGİN
DİB Başkanlık Vaizi

Üç ayların dindeki yeri ve bu aylarda oruç tutmanın hükmü nedir?

Halk arasında üç aylar diye bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayları mübarek aylardır.

Nitekim Hz. Peygamber, Recep ayı girdiğinde “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” diye dua etmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 259).

Ramazan ayında oruç tutmak farzdır (Bakara, 2/184-185).

Recep ve Şaban aylarında ise; Hz. Peygamberin (s.a.s.) diğer aylara oranla daha fazla nafile oruç tuttuğu, ancak Ramazan’ın dışında hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmediği hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buhârî, Savm, 52-53; Müslim, Sıyâm, 173-79).

Bu itibarla, Recep ve Şaban aylarının aralıksız olarak oruçlu geçirilmesinin dinî bir dayanağı yoktur. Kişi, sağlığı müsait olup güç yetirdiği takdirde bu aylarda dilediği kadar nafile oruç tutabilir.

Kaynak: Diyanet Haber

Haberleri kaçırmamak için Facebook sayfamızı takip edin: www.facebook.com/haberutrecht

 

Related Posts

Send this to a friend