Haber Utrecht Köşe yazarlarından Sadullah Çelik’in yeni köşe yazısının konusu ”Şahsiyet Duvarımızı Ahlak Taşları ile Örmeliyiz” başlıklı yazısının devamını siz değerli okurların beğenisine sunuyoruz.
Bir gemimiz var hareket etmesi gereken; ya yelkenlerimizi esen rüzgarla doldurup hareket edeceğiz (başkalarının çizdiği rotayla) ya da tüm yelkenleri indirip kürekleri kullanıp kendi emeğimiz ve gücümüzle istediğimiz yere gideceğiz. Hatta bizim lehimizde gibi görünen rüzgara karşı koyarak ilerlememize devam edeceğiz.
Bizim hareketimiz toplumdan ferde doğru mu yoksa fertten topluma doğru mu olmalı/olacak? Bunun üzerinde kafa yormak durumundayız. Önce toplumu oluşturup sonra ferde inmek zor olabilir. Toplumun hareketi ferde göre yavaş ve uzun bir zamanı alabilir. Toplum baskısını kaldıramayan ve tepkiler veren fertler de çıkabilir. Toplumu eğitmek fertlerden daha da zor bir hale gelebilir, o sebeple her şahıs/fert imkan dahilinde üzerine sorumluluklar alarak kurulacak olan sağlam bir toplumun bir ferdi olarak herkes kendinden başlamalı. Her fert belirlenen bir hedefe koşarken zaten yanında aynı hedefe koşan yoldaşlarını/omuzdaşlarını bulacaktır, o da direkt olarak gönlü ve yolu aynı olan kişilerden oluşan toplumu oluşturacaktır. Fertten doğan hareket inananları İslam’ın etrafında daha hızlı ve düzenli bir şekilde toplayacaktır. Mesela Peygamberler tarihine baktığımız zaman her Peygamber tek olarak hayat sahnesine atılmıştır, onlara inanan ve onların yetiştirdiği şahsiyetlerle toplum inşa edilmiştir. Bir imam, bir öğretmen veya bir komutan vs. Etraflarında onlarca, yüzlerce, binlerce insanı toplayıp etkileyebilmişlerdir. Yoldan önce yoldaş oluşturulup daha sonra yani yol yada hedefler belirlenmelidir. Demek ki fert fert herkes kendinden başlamalı yani kalite ilk önce bizde bizim karakterimizde belirginleşmeli. Her fert kendinde oluşan yeteneği bilmek ve kullanmak zorundadır. Her ferdin globalizm ile nasıl baş edilir sorularının cevabını bilmesi elzemdir.
Daha sonra;
Üstün nitelikli insanlar yetiştirerek bizler ayakta durabiliriz. İşi ne olursa olsun işinde en iyisi olmalı. Diploma, makam ve şöhret bunlar görünen şeyler yani bir yere ulaşmak için araç olabilir, amaç değildir. Konuyu biraz daha açarsak A şehrinden B şehrine gitmek isteyen bir kişinin amacı nedir? B şehrine ulaşmaktır. A şehrinden B şehrine giderken seçtiği vasıta ise araçtır, kişi makul olan istediği aracı seçebilir, önemli olan burada seçtiği araç değil, ulaşmak istediği yerdir. Bizler “Eşref-i mahlukat“ olarak bir de görünmeyen ruhi kazanımlarımız vardır ya da kazanmamız gereken şeyler özellikle ahlak. Hal ve hareketlerimizde kaliteyi yakalamak zorundayız yani ahlak olarak en iyisi olmalıyız. Şahsiyet duvarımızı ahlak taşları ile örmeliyiz işte o zaman yükselebiliriz. Bayezid-i Bestami Hazretleri’nin: “Hakikat aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır.” Sözü bizi bir yerlere götürmeli, bulamazsak da arayanlardan olmalıyız.
Bizi millet olarak yere seren aldatma ve aldatılma hastalığıdır. Oysaki Alemlere rahmet olan Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“ Bizi aldatan bizden değildir.“(M283 Müslim, iman 164)
O zaman “Biz“ olmak için nelere dikkat etmemiz gerekiyor. Bizlerin kimin izini takip etmemiz ve kime itaat etmemiz konusunda vereceğimiz karar artık kesin olmalı. Omuzdaş olduğumuz ve aynı tarafa yöneldiğimiz kardeşim dediğimiz kişilere güvenemeyeceksek kime güveneceğiz ve “Güven“ kelimesinin içini nasıl dolduracağız? El-Emin olan bir liderin izlerini takip etmek için güvenilir bir insan olmak zorundayız.
Her şeyden şikayet etmek bizi istenilen yere götürmeyecektir. Karamsarlık iyidir, hareket alanımızı genişletir ama bir çözüm üretmez. Çözüm; cemiyete rahatsızlık veren bu gidişata dur demek yani kurtulmak için kurtarıcı olmak, bir işin ucundan tutmak ya da bir işin ucundan tutanlara destek olmak gerekiyor.
Müslümanın rönesansı yani yeniden doğuşu elbette gerçekleşecek ama sadece duayla olmuyor, duanın yanında fiili bir şeyler de yapmamız lazım. O zaman fert fert herkes kendi nefsinden başlamalı ve birbirimizi ıslah etmeliyiz. Şu anda küçük cihad yapmak mümkün olmayabilir ama büyük cihad kapısı her zaman açık bırakılmıştır. Yani nefisle mücadele, ahlak merdivenlerinden yukarıya doğru çıkmak isteyen endişe sahibi insan için şart koşulmuştur.
Tabii ki burada ilk önemlilerden biri de neslin ıslahıdır.
Bu uzun vadede bıkmadan mücadele edilecek bir alandır. Şu anda dünyamızı saran hastalıklar var bir tanesinden sizlere bahsetmek isterim, bu hastalıkların hemen hepsinin amacı aynıdır; ahireti unutturmak. İnsanların sağlam olan tek geleceğini baltalamak ve onları bir boşluğun içine itmek. Onlar da (bu işi organize edenler) iyi bilirler ki boşlukta olan insanı, ayaklarını yere sağlam basamayan kişileri elde etmek, o insanı kullanmak, yönetmek daha kolaydır.
Kaliforniya Sendromu: Sınırsız tüketim, eğlence ve haz düşkünlüğü, narsizim, egoizm, yalnızlık ve mutsuzluk. 2H yani haz ve hız.
Elimizde bulundurduğumuz olumlu ya da olumsuzluklara rağmen, aramızda doğmasını istediğimiz ile elde ettiğimiz nesil aynı nesil mi? Yaranın hakiki sahibi ıztırap çeker bizler ıztırap çekenler arasında mıyız?
Maddi alanda kazandıkça kaybediyoruz, eğer kaybetseydik kazanacaktık, bizler ıztıraba talip olmak zorundayız. Talip olduğumuz ya da tahsil ettiğimiz ıztırap ya da endişe mi?
Yoksa bir türlü vaz geçmek istemediğimiz rahatlık mı?
İnsan iki defa örselenir; birincisi aydınlıktan karanlığa girerken ikincisi, karanlıktan aydınlığa çıkarken. Her aydınlığın arkasında bir karanlık ya da her karanlığın arkasında bir aydınlık mutlaka vardır. Biz hangisine talibiz, bizlerin ileriye yönelik bir hedefi var mı?
Şimdi biliyorsunuz hafta sonu eğitimleri kontrol altına alınmak isteniyor. Din, dil ve kültür yönünden neslimizin güçlendiği, güç kazandığı bu yerler etkisiz hale getirilmek ve değersizleştirmek için çaba harcanıyor. Şimdiden bazı şeylere hazırlıklı olmamız gerekiyor. yazılı ve sözlü savunmalarımızı, desteklerimizi daha kuvvetli sunmamız bizlerin bu işlerde canlı olduğumuzu gösterecektir. Bu işlerle uğraşan kardeşlerin arkasında durmalıyız. Camilerin, derneklerin ya da vakıfların yaptıkları/yapacakları hizmetler çok değerlidir.
Bu yasa tasarısını sunan şahıslara şunu diyebilirim:‘‘Değersizle değersizin birleşiminden yine değersiz bir şey doğar.“
“Alacak üzerine yapılan bir planın altından çok büyük bir verecek çıkabilir.“
Bizler tatbikatı olmayan fikirlere mi sahibiz? Yutkuna yutkuna konuşuyoruz. Neden hep ezilenler listesinde ilk numarayız? Gazze, Suriye, Doğu Türkistan, Arakan vd.
Yoksa bizler bu dünyada bir kişi miyiz? Hep azınlıkta kalıyoruz, çok olmamız neden bir anlam ifade etmiyor? Bunları düşünmek zorundayız.
Bizi bu durumda görmek isteyenler karanlıkta yaşıyorlar. Bizi karanlığa çekmek istiyorlar ama biz karanlığa girersek bilmezlerki; O karanlığın en zifiri hatlarında bile onlardan daha iyi görürüz.
Yahudilerin yanılgısı: “Kendi hedeflerinin Tanrının istekleri olarak algılamalarıdır.“ Yanlış da olsa bir hedefleri var. Bizlerin konuşmaya değer bir hedefi var mı? Ne zaman bir hedef belirleyip o hedef üzerinde yavaş yavaş da olsa yürümeye başlayacağız. Anadolu güneşin doğduğu yerdir. Anadolu köylüsü ülküsüz yaşayamaz. O halde yapmamız gereken: İyi insan olmak ve o iyilikten tüm insanlığın nasiplenmesi için çaba sarfetmektir.
Sadullah Çelik