Sadullah Çelik Yazdı: Gurbetçi; Biz Gelecek Nesle Ne Bırakıyoruz!

Sadullah Çelik’in yeni köşe yazısının konusu bir önceki yazının devamı olan ”Gurbetçi” geçtiğimiz yazıda devamı gelecek dediğini ”Gurbetçi” başlıklı yazısının devamını siz değerli okurların beğenisine sunuyoruz.

”Biz gelecek nesle ne bırakıyoruz”

Napolyon Avrupa için şöyle der: “Haftanın dört günü hava kapalı geri kalanında ise yağmur yağar.” İşte böyle bir ülkede yaşıyoruz.

Bu ülkelerde uzun vadede düşünebilmek ve daha faydalı işler yapabilmek için cami dışında da vakıf/dernek olarak güçlenmemiz gerekiyor. Gurbetçi serisi olarak sizlere hazırlayıp sunduğumuz bu yazı dizilerinde gurbet bahçemizden ve evimizden bahsettik, evimizin üç temel ayaktan oluştuğunu bu ayakların ilki olan “kreş” konusunu geçen yazılarımızda sizlerle paylaşmıştık. İkinci temel ayağı ya da hususu “evlendirme vakfı” olarak sizlerin beğenisine sunulmuştur.

İlk etapta bu dernek/vakıf düğün salon sahiplerinin ve bazı kişilerin hoşuna gitmeyecektir ve hatta biraz da garip gelecektir. Dünya dönüyor ve çoğu insan da işini çeviriyor. Araziye uyulmuş, keyifler güzel böyle bir ortamda ikide bir bendeniz bir şeyler yazıp sizlerin kafasını karıştırıyorum, ağrımayan başınıza bir sızı, dertsiz sofralarınıza gam, keder bırakmaktayım. Ben bunun farkında olarak sizlere acizane bir farkındalık sunuyorum içten gelerek ve yürekten.

“İnsana yazdıran okuyucusudur.” Acizane yazdıklarım beğenilsin ya da beğenilmesin diye bir derdim yok, olmadı da. Benim için katkılar daha önemli eleştirel veya destekleyici. Türkçemize girmiş sıra dışı diye bir kelime vardır. Bu kelimeyi kullananlar “sıra dışı” deyince çok özel değişik bir şeymiş gibi bir havaya girerler halbuki sıra dışı saf dışı demektir oysaki bizler safların içinde kalmayı tercih ederiz, namazda safın dışında kalmak bize uymaz. O yüzden bu kelimeyi kullanmak tehlikelidir.
Bir de “alçak gönüllü” kelimesi vardır, bizler alçak gönüllü insanlar değiliz bilakis yüksek gönüllü insanlarız. İllaki bu kelimenin yerine bir kelime kullanmak istersek “mütevazı” kelimesini kullanmak zorundayız.

Şimdiye kadar burada yaşayan kuşaklar; geri dönüş yapan ya da bu dünyadan göçenler görevlerini yaptılar, bizlere birer cami bıraktılar. Sağolsunlar, ruhları şad olsun! Bizler daha onların bıraktığı camiler dışında bir şey yapamamışsak ve hala camilerin halısıyla, duvarıyla ve hocasıyla uğraşıyorsak bunun nasıl bir iflas olduğunu varın siz hesap edin. Dünya sistemi bu yüz yılımızda aileyi yok etmek istiyor. Cinsiyeti bitirmek ve sapıklığı seçenlere kendilerini ifade etme özgürlüğü vermektedir. Ailesiz bir yaşamı desteklemektedir. Şu anda müslüman aile yapısı dışında bir aileden bahsetmek çok zor. O yüzden ailemizi daha sağlam kurabilmemiz için bazı kurumları ivedilikle oluşturmamız gerekiyor. Bu bir cami ya da bir kaç caminin bir araya gelmesiyle ortak bir dernek/vakıf kurulması demektir. Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak sağlam ve uygun kurumlar aracılığıyla olacaktır. Eskiden yeni evliler anne, babalarına bağlı evlerde kalırlardı. Yeni gelin alışık olmadığı kültürü öğrenir eksikleri varsa tamamlar, genelde evdeki kaynanasından ya da görümcesinden yardımlar alırdı. Yeni damat ise babasından ve dedesinden aldığı bilgilerle, tecrübelerle hayatını örer ve anlamlandırırdı. Şimdi ise tecrübeye dayalı, kuşak bilgisiyle ve görücü usulüyle evlilikler kurulmuyor. Daha çok ezbere dayalı, macera olsun diye bilinç, şuur ve mesuliyyetten uzak evlilikler kuruluyor. Evlenen ya da evlenecek olan adaylar yalnızlığa ve biraz da borcun içine itilmektedir. Evlilik nedir? Sorusuna cevap veremiyecek kadar hayalci, birbirlerine nasıl davranması gerektiğini bilmekten aciz gençlerin bir araya gelmesiyle oluşuyor evlilikler. Nasıl ki gençler bir ehliyet alacaklarında bile o kadar derse, dikkate tabi tutuluyorlar bu gelişigüzel bir örnek…

Dünyanın en önemli ve hatta ahiret saadetini temin edecek olan evliliğin nasıl olur da dersleri, konferansları ve sertifikası olmaz. Bizler onların evlenmesi için neler yapıyoruz, evlenmeden önce ne kadar bilinç ve şuur dersleri veriyoruz. Bir ev kurmanın, anne-baba olmanın yükünü ve ağırlığını ne kadar paylaşabiliyoruz.
Eşlerin birbirine karşı hak ve hukukları öğretilmediği için haz ve hız dünyasında yetişen gençler internetin ışık hızında sanal alemde tanışıp evlenebiliyorlar. Evliliği iyi giden gençler olduğu gibi kötü giden ve yine o hızla boşananlar da oluyor. Son zamanlarda boşanmalar istenilmeyen rakamlara ulaşmıştır. Ivır zıvır, eften püften şeylerden dolayı boşanmalar olmaktadır ve bu olay gün geçtikçe artmaktadır.

İşte tam burada, bizler ne yapabiliriz?

Bizlerin bu konularla ilgili islami bir hedefimiz var mı? İşte tüm bu meseleler göz önüne alınarak bir an önce evlendirme vakfını kurmalıyız. Evlenecek gençlere gelin adaylarına hanım hocalar, damat adaylarına erkek hocalar vasıtasıyla bilinç ve şuurlandırma dersleri verilmeli. Erkeğin kadın üzerinde kadının erkek üzerindeki hakları, mesuliyyet ve fedakarlık bilinci öğretilerek, sertifikalarını düzenleyip daha sonra düğünlerini yapmak lazım. Ailenin önemi, evlilik nasıl olmalı ve mahremiyetler üzerinde durmalı bu konular anlaşıldıktan sonra düğüne geçilmeli. Düğün ise; caminin ve hocaların verdiği kararla ve onayladığı şartlar içinde yapılmalı. Salona rahatça girilmeli ve hiç kimse mahşerde zor durumda bırakılmamalı.

Velime: Düğün yemeği vermek sünnettir. Tabi herkese değil, hali vakti yerinde olanlar vermeli. Yemeği veren kişinin karşılığında bir beklentisi olmaması lazım ki Allah’ın rızasına uygun olsun.
Büyük masraflara girerek gereğinden fazla insanı düğüne davet ederek onları zorla takıya davet etmek ne kadar insancıl, ne kadar bize yakışan bir kültür? “El ne der” tanrısını aşmamız gerekiyor, bizlerin cebimize ve dinimize göre bir düğün yapmamız için cami gibi bir kuruma hoca gibi bir öncüye ihtiyaç vardır. Fetva verilmeli ve ona göre düğünler yapılmalı. Birbirimizin günahına ortak değil iyiliğine, sevaplarına ortak olmalıyız. Böyle gelmiş böyle gider diyerek denize düşen yılana sarılır fikrinden bir an önce millet olarak sıyrılmamız icap ediyor.
Nesil meydana gelmeden önce başatılmalı nefis ve şeytana karşı büyük savaş. Tabi ki camiler ve hocalarımız ayrıca düğünlerde yapılan israfları da kısmalı, azaltmalı elli-altmış bin euro’ya değil bu meblağın altında yapılacak düğünler organize edilmeli. Gençlerimizi zinaya değil evlenmeye teşvik etmek için düğünlerimizin masrafı düşük bir şey olmalı. Hiç kimse takıya zorlanmamalı ve herkesin gözü önünde takı olmamalı, herkes gittikten sonra akrabalar ve yakın çevreler arasında takı olmalı.

Bizler ne çabuk bu hallere geldik…

Çanakkale savaşından sonra evli iki insan bırakın el ele tutuşmayı yan yana beraber bile çarşıda, pazarda yürümemiştir. Çünkü kocasını kaybetmiş bir sürü dul kadın kalmıştır arkada. Eskiden bir kişiye yardım yapılırken para zarfın içine koyulur, meblağ belirtilmezdi. Fakire, fukaraya o zarf verilir ve üzerine şöyle bir ibare yazılırdı; bu yardımımızı kabul ettiğin için, bizi bu yükten kurtardığın için Allah senden razı olsun!
Çarşıdan, pazardan alınan meyve- sebze eve getirilirken üstü kapalı kimsenin görmeyeceği şekilde istiflenirdi ki göz hakkı olmasın, kimsenin hakkına girmeyelim diye satıcılar ellerinden geldiği kadar satılacak olan şeyleri dükkanın içinde tutar dışarıya yansıtmazlardı gelen geçenin gözü kalmasın diye.
Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı oturtulmalı, mümkünse salon ortadan bölünmeli. Yüzler kızarmadan, gözler günaha batmadan salona girilmeli sünnet üzere ve örnek olacak bir düğün yapmanın zevkine erişilmeli. Dualarla, salavat ve tekbirlerle süslenmiş bir düğün yapılmalı. Bu alınacak veya kiralanacak salon çok değişik alanlarda da kullanılabilir. Nişan, düğün, sünnet düğünü, yarışmalar, konferanslar, iftar yemekleri, gençler ve hanımlar için aktiviteler ayrıca cuma ve bayram namazları da burada kılınabilir.

Hangi sendromlar (hastalıklar) sardı bizi?

Bizler uyuyor muyuz, uyanık mıyız? Facebook kullanma işinde Türk insanı Avrupa’da ikinci sırada ve otuz yaşından sonrakilerde şöyle bir hastalık meydana geldi, Fomo; bir şeyleri kaçırma korkusu, beğenilme arzusu hastalığı. Gençlerimizi saran sendrom ise Kaliforniya: Sınırsız, tüketim, eğlence ve haz düşkünlüğü, narsizm, egoizm, yalnızlık ve mutsuzluk. Bu sendromlardan dolayı dünya üzerinde yalnızlaştırılan ve aile gibi bir değerden, kazanımdan yoksunlaştırılan insanlar çoğunlukla intihar ediyor. İnsanların aile düzenlerini bozdukları gibi aile kurmayı da zorlaştırıcı etmenler ortaya atmaktalar. Şimdiye kadar dünyadan gelmiş-geçmiş tüm insanların ortaya koyduğu sapıklıklar tekrar uyandırılmaya çalışılıyor ki sağlam aileler kurulmasın. Çünkü sağlam bir nesil, akıl ve beden yönünden ele geçirilemeyecek bir gelecek ancak sağlam ailelerde meydana gelir. Bizler dünyada temiz ve güçlü kalmak istiyorsak ailelerimize önem ve özen göstermeliyiz. Bizim dinimiz kolaylık dinidir. Zorlaştırılan bir evliliği tasvip etmez, kolaylaştırılan ve teşvik edilen bir evliliğin rızkına kefil olur. Alemlere rahmet Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 15 asır önce bu olacaklar ona bildirildiği için özellikle evliliği hatta kolay olan evliliği teşvik etmiş kuvvetli sünnetlerden eylemiş ayrıca ümmetini buradan gelecek tehlikelere karşı uyarmış ve onları evlenmeye, sağlam aile kurmaya iyi nesil yetiştirmeye özendirmiştir.

İşte bu evlilikler ne kadar kolay ve erişilebilir olursa bizler de o kadar sağlam aileler oluşturup felaha ulaşabiliriz. Çalışmak bizden başarı Allah’tandır.

Selam ve dua ile -Devam edecek-

Related Posts

s c

Send this to a friend