Sadullah Çelik Yazdı: Gurbetçi; Haydi Toparlanın Dönmüyoruz!

Sadullah Çelik’in yeni köşe yazısının konusu bir önceki yazının devamı olan ”Gurbetçi” geçtiğimiz yazıda devamı gelecek dediğini ”Gurbetçi” başlıklı yazısının devamını siz değerli okurların beğenisine sunuyoruz.

Haydi toparlanın dönmüyoruz, artık pılımızı pırtımızı toplamıyoruz!

1960 yıllarında makineleşen Avrupa kapitalist bir projeyle işçiye duyduğu ihtiyaçtan dolayı insan ticaretine başlamıştı. Bu ticareti çok güzel anlatan yazarlarımızdan İsmet Özel’in şöyle bir sözü var: “İsa (a.s.)’ın çarmıhta can verdiği efsanesi üzerine bina edilmiş bir medeniyetin rehin aldığı insanlarız.

Türkeli’de (Türkiye’de) o zamanlar durumlar vahimdi. 1960 ihtilali olmuş güven ve huzur azalmış Türk bayrağının altı insanlara korku ve hüzün vermeye başlamıştı. Koyu ürpertiler, yasaklar, yoksulluk, kıtlık ve buhranlar vardı. Tahta bavullarını alan türk insanı gurbeti ve tüm zorlukları göze alarak dayanır Avrupa kapılarına. Maksat bir öküz, traktör, bir ev ya da nefes alacak kadar rahatlık veya borçlardan kurtulup geri dönmek ister evine, sevdiğine ve vatanına…

Çünkü onlar biliyorlardı; “Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.” Dönmek isteyenlerden pek azı dışında hiçbiri vatana dönemedi hatta eşlerini çocuklarını getirip göçmen bir hayattan buralarda yerleşik hayata geçtiler. Vatana dönmek nefes alanlar için zordu artık. Rabbimiz buna izin vermedi, gelmek belki elimizdeydi biz seçtik ama geri dönmek elimizden alındı kudretli bir el buna müsaade etmedi. Buralarda kalmamız şeamet (1) mi hasamet (2) mi olacak? Bunu ruh ve huzur doktoru zaman belirleyecek.

Atalarımızın 17. Yüz yılın sonlarında Viyana bozgununu yaşayıp Avrupa içlerinde ilerlemesi durdurulunca kim bilir belki de onların ettikleri dua vesilesiyle fetihle girilemeyen beldelere yani Avusturya’dan itibaren Avrupa’ya göç ederek girilmiş oldu. Girildi de ne oldu? Çok şey mi kazandık? Bunu ileriki yıllar gösterecek. “Maddi refah insanları şımartır.” Diye bir söz okumuştum. Bu sözler bizler için geçerli olmadı ne kadar da kendimizi sıksak maddi anlamda belirli bir seviyeye ulaşsak da içimizde yanıp duran bir gurbet ateşi vardı. Daha bizler kazandığımız maddi şeylere sevinemeden veya şımaramadan tatillerde vatana gitme arzusu bizi bırakmıyordu ayrıca biz arasat mağdurları senelik kazancımızı gurbet ateşini söndürmek için kullanıyorduk.

Avrupa’da kazanılan ve Avrupa dışına sevkedilen hemen hemen tüm kazançlar telef olmuştur. Holdinglerden tutun ortaklıklar, yatırımlar ve daha nice dışa dönük yaptığımız işler yüz güldürmemiştir. Bazen gümrüklerde yakalattık bazen çarpıldık, yani Avrupa’nın parası dışarıya yaramadı. Demek ki yatırımlar burada kalmalı ayağımızı bu ülkelerde daha sağlam basmamız için bizlerin başında bulunacağı işler yapmalıyız, atacağımız adımlarla geleceğimizin inşası olan çocuklarımıza ve gençlerimize umut vermeliyiz.


Bu yaban ellere gelen ilk kuşak ve sonrası ellerinden gelen çalışmaları yapmışlardır, bizlere kültürümüzü, dernek ve camilerimizi bırakmışlardır. Allah Teala hepsinden razı olsun, hizmetlerini kabul etsin, ölenlere rahmet eylesin! Omuzlarımızda onlardan kalan mirası, ağır yükü hissetmekteyiz, tedirginiz, sorumluyuz. Dinimizin, dilimizin ve kültürümüzün ilerlemesi ya da çökmesi hepimizin yaptığı iyi veya kötü şeylerin bir sonucudur. O yüzden hepimiz mesulüz. Bizlere bırakılan bu miras üzerinde çalışabiliyor muyuz ve çalışmalarımız ileriye mi geriye mi gidiyor? Yoksa çalışmalar yerinde mi sayıyor? İşte bu konuları düşünmemiz ve bu sorulara cevap aramamız lazım. Uyuyan insanı uyandırmak kolaydır ama uyuyor numarası yapan insanı uyandıramazsınız. Bilinçli yapılmayan hiçbir iş bize fayda getirmez. Cennet umuduyla cehenneme çalışanlardan olmayız inşallah. Bu gurbet ellerde kalıcı olmak için bir derdimizin olması gerekiyor ki dur durak bilmeden çare arayalım, yorulalım ve bıkmadan çalışalım. Feridüddin Attar -rahmetullahi aleyh- Öğütler isimli kitabında diyor ki: “Dostum, pazara git kendine bir dert al, bulamazsan gel benden ödünç al.” Dert olmasaydı dünya çok anlamsız olurdu. Yani bizler bir şeyleri dert edinmeliyiz. Şimdiye kadar yazdıklarımdan dolayı kafanız karışabilir ama unutmayın karışık kafa çalışmayan ve düşünmeyen kafadan daha iyidir.

Bizim bir gurbet bahçemiz var, bakıma muhtaç bu bahçenin içinde bir ev ve üç tane fidanımız var. Evimizi öğreneceğimiz bilgilere yani eğitim-öğretime benzetebiliriz. Ev dış görünüşü olarak üç bölümden oluşur; temel, duvarlar ve çatı, işte biz bu evin neresindeyiz?

Geleceğin sahiplerine ne verebildik? İki dilli ve iki kültürlü olan bu çocuklara ve gençlere nasıl bir hayat tarzını hediye ettik? Bu konular bir an önce masaya yatırılmalıdır.
Üç tane fidanımız var dedik: Dil, din ve kültür, bunlar ancak uygulamayla gelişir. Evimizin temeli, duvarı ve çatısıyla yani öğrendiklerimizle dilimize sahip çıkacağız. Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır Kuşaklar arası iletişimin sağlıklı olabilmesi için dilimize olan ilgiyi alakayı artırmalıyız. Yani türkçe sanatsal uygulamalara yer vermeliyiz. Mesela şiir, makale üzerinde okuma ve yazma becerilerini artırmak için çalışmalar yapmalı ve ayrıca okuma akşamları düzenlemeliyiz. Din, “Allah katında yegane (hak) din İslamdır.”(3) Bu dini en iyi yaşayan, hükümleri başarılı şekilde uygulayan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. O’nun hayatını satır satır, hece hece öğrenmeliyiz. Sadece kuru bir tarih bilgisiyle değil O’na ait zahiri haller yanında batıni hallerini de incelemek, irdelemek gerekiyor. Bir insanın gölgesi bir insana ne kadar sadıksa ve vücuttan ayrılamıyorsa işte bizler de o şekilde Nebiyyi Muhterem (s.a.v.)’e bağlı olmalıyız.
Kültür: Bir toplumu diğer toplumlardan ayıran geçmişten beri değişerek devam eden kendine özgü sanatı, inançları, örf ve adetleri, anlayış ve davranışları ile onun kimliğini oluşturan yaşayış ve düşünüş tarzıdır.

Bizler kültürümüzü ne kadar yansıtabiliyoruz, bu yönde çalışmalarımız var mı? Gençlerimiz kimliklerini ifade ederken zorlanıyorlar mı veya gerçek kimliklerini gizliyorlar mı? İşte bu konuların anlaşılması lazım. Yoksa işin kolayına mı kaçıyorlar? “Ben Hollandalı müslümanım mı diyorlar” Biz bunu dersek gerçek Hollandalı müslüman olunca ne diyecek, onlara diyecekleri bir söz bırakmamız için demeliyiz ki bizler Türküz, bu bizim kimliğimiz.

Boşnakların şöyle bir sözü var: “Sigarasız kahve , imansız Türk’e benzer.” Demek ki imansız Türk olmaz, Türküm diyen bir kişi, kimliğini ifade ederken zaten müslümandır. Müslüman olmak zorundadır, müslüman olmayan Türk olamaz. “Türk, ümmeti Muhammed’in mesuliyetini yüklenerek Türk oldu.” Ayrıca Türk Kabe’yi merkeze alır ve dünyaya şöyle seslenir, kim Mekke ve Medine’ye yan bakarsa, düşmanlık ederse karşısında beni bulur.

İşte yukarıdan beri saydığımız özellikler bizi buralarda sağlam kılacak gerçeklerimizdir. Sağlam kalmak için gerçeklere ihtiyacımız var, gerçeklere uyarak da sağlamlığımızı kuvvetlendirebiliriz. Unutmamak gerekir: Gerçekler ölüm gibidir, her an yakalar.

Selam ve dua ile…

(1)Şeamet: Uğursuzluk
(2)Hamaset: yiğitlik, yüreklilik
(3) Ali İmran, 19

-Devam edecek-


Sizleri aşağıdaki şiirle baş başa bırakıyorum, iyi okumalar

Bana Gurbetçi Derler

Benim yandığım yerden doğar ufuklar
Kimseye açamadığım yalnızlıklar
Kalın sır perdesiyle örtülür üzerime
Yıldızlar unutur paylaşmayı bendeki hüznü
Ve gece büzülür uçurumlarda serinler
Bir infial oluşur beynimin
Masum çehresinde.
*
Bana gurbetçi derler
Hissiz kaldırımlarda başlar her şey
Soğuk eller dokunur yüreğime
Hasretin hüzmeleriyle uyanır
Kanımdaki asalet
Kim sarar beni güneş gibi baharda?
Göçmen kuşları yaban tarlalarda
Bilmem ki ne zaman döner
Bir kanadı kırık umutlu
Akşamın önünde vurulan kuşlarım.
**
İlk defa yaşanmıyordu bu vurgun
Delice akan sularda hayaller durgun
Yüzümde solgun bir gelecek
Gözyaşları sıcaklığında büyür hasretin
Gurbetin bağrında ise dayanılmaz bir inat
Bende de kavuşma inadı var
Hem de bitmeyecek mahşere kadar.
***
Bana gurbetçi derler
Ey tarihin akladığı
Çanakkale yiğidinin sakladığı
Yetimlerin ve gariplerin adaletine sığındığı
İstiklal marşı ruhunda
Dalgalanan ay-yıldızlı bayrağıyla
Gönüllerimizi paklayan
Çelimli güzel vatan
Dünyaya merhametle bakan gözlerin
Çakılıdır aklımda
Şehit yüzlü toprağıyın tuzu
Hala dudaklarımda.
****

 

Related Posts

s c

Send this to a friend