Sadullah Çelik Yazdı: Gurbetçi; Bu Hasret Asla Bitmeyecek

Sadullah Çelik Köşe yazıları ve kendine has şiirleriyle sitemizde yer alacağını daha önce duyurmuştuk, ikincisi olan Gurbetçi başlıklı yazısı siz değerli okurların beğenisine sunuyoruz.

Değerli Haber Utrecht takipçileri yazıyı izin sonrası yazmıştım fakat zaman o kadar cabuk geçiyorki, sizlerle paylaşmaya ancak fırsat bulabildik. Geçikme için kusura bakmayın.

Gurbetçi -1-

Bir yaz tatilinin daha sonuna geldik, izinler bitti. Hatta uzun dönem tatile gidenler bile vatandan döndüler. Kimimiz memlekete gittik geldik kimimiz gidemedik seneye erteledik. İçimizde vatan hasreti, sıla-i rahim ve gezip görme duyguları her daim taze durmakta, bu hasret asla da bitmeyecek.
Bazı kelimeler var ki; içleri hala boş doldurulması gerekiyor, aslında bu kelimelerle bizler iç içe yaşıyoruz ama bir türlü anlamlandıramıyoruz ve biraz da görmezden geliyoruz.

Bu kelimeler: Gurbetçi, yabancı ve Avrupalı. Bizler artık ne olduğumuza karar vermeliyiz. Arasat bizlerin kaderi olmamalı.
Gurbet: Etimoloji olarak bu kelime Arapça’dan gelmektedir, vatandan ayrı kalma, yabancı ülkede olma, sürgün gibi anlamları vardır. İşte bu sıfatları taşıyan kişiye de gurbetçi denir, yani bu kelime bize elbise gibi oturur ayrıca sıkıntı vermez. Bilakis bizim ne olduğumuzu açıkça ortaya koyar, bu kelime bizim şuurumuzu artırır ve her sabah kalktığımızda bizim kim olduğumuzu yüzümüze haykırır.

İçi boş kelimelerden ikincisi ise yabancıdır.
Yabancı: Başka bir ülke ya da ulustan olan, aileden veya yakın çevreden olmayan anlamlarına gelir. Gurbetçi olarak yaşadığımız ülkelerde bizler için kullanılan kelime ise yabancıdır. Kültür farkımız, dinimiz, dilimiz, ten rengimiz, soyumuz bizleri öbür insanlardan ayırır ve yabancı yapar. Bu ülkelerin pasaportunu alsak, vatandaşı da olsak bu durum yabancı olmamızı değiştirmez. Önceliklerimiz olmaz, ikinci planda kalırız. Aynı hava aynı su, kanallar, ağaçlar, vergiler ve çalışma koşulları bizi asla yabancı olmaktan kurtarmaz. Bizlere yıllardır “ben gurbetçiyim” derken yanında iki tane de hediye verildi bedavadan, birinci hediye yabancı ikincisi ise Avrupalı olmak. İnsan yaban ellerde yabancıdan başka ne olabilir ki zaten en taze bahar gibi sarar bizi yabancı olmak.

İnceden bir keman gibi sızlayan yüreklerimiz
Yaban ellerde yabancı olduğumuzu unutmayacak
Ellerini havaya açtığında ve uzaklara baktığında
Gözündeki nem vatandan gayrısına akmayacak.

Doldurulması gereken kelimelerden üçüncüsü ise Avrupalı kelimesidir.
Avrupalı: Avrupa’da yaşayan, Avrupa halkından olan kimse olarak geçer Türk Dil Kurumu’nda. İzinden döndük, sıladan, vatandan, Türkiye’den yani (Türkeli’den). Bir yıldır biriken parayı, hasreti ve özlemi az da olsa harcadık, giderdik ve sınadık. Alnımızın orta yerine kendi vatanımızda (Türkeli’de) Avrupalı yazılmış, ne yaparsak yapalım silinmiyor ne anlatırsak anlatalım gerçekler bilinmiyor. Beklediklerimiz, beklentilerimiz ve elde ettiklerimiz yüksek olabilir. Biz gurbetçiler Kapıkule’den adımımızı attığımız zaman ya da uçaktan memlekete indiğimiz zaman ki sevincimizi, duygularımızı hiçbir şeye değişmeyiz. Bunlar bizi yaşatan, hayata bağlayan şeylerdir. İşte tam burada başlıyor sıkıntı, Avrupalı olmamızın alnımızda yazması; alış verişte, plakalarımızda, davranışlarımızda ve konuşmalarımızda ortaya çıkmasından dolayıdır.
En acısı da, bizler hasret, özlem yorgunu ve gurbetin ağırlığı altında ezildiğimiz halde, bir avuç memleket havası için nelere katlandığımız bilinirken bunu fark edemeyen halkımız ve yakınlarımız bizi görünce çekilen çileyi değil de direk euro’yu hatırlamaları.

Daha da acısı nedir biliyor musunuz?
Milletimizin ya da yakınlarımızın bizleri yanlış yerlerden sınav etmeleri, mesela; maaşlarınız, rahatınız, ekonomik kriz, binaların kaç katlı olduğu ve evlerin kaç odalı olduğu, arabaların fiyatları bile soruldu. Türkeli’ne (vatana) yirmi yıldır gider gelirim bu sorular bana da soruldu. Ama bir defa olsun! Sizler oralarda ibadetlerinizi yapabiliyor musunuz? Camileriniz var mı, ezan okunur mu? Çocuklarınızın durumu nedir? Diye bana hiç sorulmadı, merakımı mazur görürsünüz inşallah acaba sizlere bu sorulardan soruldu mu?
İşte ne zaman bu sorular kendi halkımızdan, yakınımızdan bizlere sorulacak bilin ki o zaman bağlarımız kuvvetlenecek, birbirimizi daha iyi anlayacağız. Aramızda kurduğumuz köprüleri yıkmak isteyen rüzgarın ve çetin dalgaların gücü kırılacak. Ve bilinçli ilişkiler başlayacak. İstiklal marşımızda kastedilen son ocakta hünerli eller yön verecek geleceğe.
Unutmayın, beklenen güneşin doğudan mı batıdan mı doğacağı daha belli değildir! Ümit, yaşamak için yeterli bir sebeptir.

Selam ve dua ile… -devam edecek-

 

Related Posts

Send this to a friend