Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş; 15 Temmuz Bir Destandır

15 Temmuz 2016 darbe girişiminin yıldönümü münasebetiyle T.C Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş tarafından bir yazı kaleme alındı.

15 Temmuz Hain Darbe Kalkışmasının 1. Yıldönümü Münasebetiyle Başkonsolosumuzun Kaleme Aldığı Makale:

Basınla paylaşılan makale şu şekilde:

15 TEMMUZ: TÜRK MİLLETİNİN CANI PAHASINA DEMOKRASİYİ MÜDAFAA DESTANI

Ülkemizde 15 Temmuz 2016 akşamı ve devamında yaşananlar, sadece Türkiye değil, dünya tarihi açısından da emsali görülmemiş olaylardır. Türk milletinin gözbebeği, Peygamber ocağı olarak nitelendirdiğimiz Türk ordusunun içine yuvalanmış olan şer güçleri, ordumuza emanet edilmiş olan en gelişmiş silahları yine kendi milletine çevirerek, Anasayal düzenimizi ve seçilmiş Hükümetimizi devirmeye, daha da ötesi, hücrelerine kadar nüfuz ettiği Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirmeye çalışmışlardır.

Kendisini ‘kainat imamı’ olarak gören Fetullah Gülen’in, silahlı kuvvetler ve diğer kamu kurumlarına sızmış müridleri tarafından tezgahlanan bu darbe;

BİR İŞGAL HAREKETİDİR.

40 yılı aşan bir süreçte devletin her bir katmanına, kılcal damarlarına kadar sızan ve bir kanser hücresi gibi yayılan ve bunu kendine has yöntemlerle, gizlenerek, örtünerek gerçekleştiren bu habis yapı, nihai olarak devletin tüm kontrolünü ele geçirmeyi hedeflemiştir.

BİR TERÖR SALDIRISIDIR.

Öteden beri terör belasıyla mücadele eden Türk milleti, bu defa bambaşka bir terör yapılanması ile karşı karşıya kalmıştır. Bu hareket kendisini yıllarca bir “hizmet”, bir “hayır” hareketi olarak takdim etmiş ve Türk milletinin saf dini duygularını istismar etmiştir. 15 Temmuz’da ise köşeye sıkıştığını hissettiği anda gerçek yüzünü gösterek, silahını Türk milletine çevirmekten geri durmamıştır. Demokrasiye sahip çıkan masum sivil insanımıza acımasızca ateş açanlar terörist değilse, nedir ?

BİR İHANET ÖRNEĞİDİR.

Devlet içinde paralel bir yapılanma gerçekleştiren bu şer cephesi, devletin tüm kanun, kural ve geleneklerini bir kenara atmış, Atlantik ötesindeki örgüt liderinden gelen talimatlarla kendi içinde hiyerarşik bir yapı oluşturmuştur. Askeri ve sivil bürokrasi içinde devletin hiyerarşik silsilesinin yerini, “sivil imamların” emir ve talimatlarının geçerli olduğu bir düzenin alması hedeflenmiştir. Bu sözümona “sivil imamların” 15 Temmuz gecesi kışlada, karargahlarda işleri nedir ?

Gözü dönmüş hain darbeciler kurtuluş savaşımızın ve ulusal egemenliğimizin sembolü olan Gazi Meclisimizi, terör örgütü PKK’nın korkulu rüyası olan F-16 savaş uçaklarımızla aymazca ve amansızca bombalamışlardır. TBMM demokratik seçimler sonucu temsilcilerimizi gönderdiğimiz, yani ulusal iradenin merkezileştiği ve tecelli ettiği mekandır. Öyleyse bu saldırı tam da Türk milletine karşı bir saldırıdır.

Bu azgınlığı daha da ileri götüren hain darbeciler Cumhurbaşkanlığı külliyesini de ateş altına almışlardır. Cumhurbaşkanlığı Makamı bu milletin siyasi liderliğini ve Başkomutanlığı temsil etmektedir. Cumhurbaşkanlığı külliyesi etrafında savunma çemberi kuran sivil halkımıza da acımasızca ateş açılmıştır.

“İşgalci güçler” akıllara durgunluk veren bir saldırganlıkla Ankara Emniyet Müdürlüğünü, Polis Özel Hareket Daire Başkanlığını, Genelkurmay Başkanlığını ve Milli İstihbarat Teşkilatını saldırı helikopterleri ile vurmuştur. İstanbul’da da keza yollar, köprüler ve kurumlar işgal edilmiş, sivil halka hunharca ateş açılmıştır. Buralarda da onlarca şehit verilmiştir.

Bu saldırılar olurken Sayın Cumhurbaşkanımız ve ailesinin kaldığı otel, özel kuvvetler içine sızmış hain unsurlarca saldırıya uğramış, ancak birkaç dakikalık farkla hainler amaçlarına ulaşamamışlardır. Sözkonusu otelde yaşanan çatışmalar, verilen şehitler ve yüzlerce kurşun izi, bu hainlerin amaçlarının ne olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Darbeler devrinin geçtiğini ve bunların artık geçmişte kalan acı birer hatıra olduğunu düşünen Türk milleti, bu alçak saldırılar karşısında önce bir travma yaşamış, ancak kısa sürede kendini toparlayarak destansı bir karşı koyuşa imza atmıştır.

Geçmişte yaşanan ve demokrasimizi kesintiye uğratan askeri darbelerden mağdur olan ve adeta illallah diyen Türk milleti, bu sefer bu hain darbe girişimine, bu ülkeyi işgal hareketine karşı “artık yeter” demiş ve bayrağını alarak köprülere, yollara, meydanlara koşmuştur.

Demokrasi için yollara düşen insanımız hiçbir çıkar veya hesap gözetmeksizin ve kesinlikle devletin bekasını ön planda tutarak darbeye karşı durmuştur. Hepsi evinden helalleşerek ve de geri dönmeme ihtimalini bilerek çıkmıştır.
Yollara, meydanlara çıkan Türk milleti, bedeniyle tankın önünü kesmiş, kendisine uzanan namluyu eliyle geri çevirmiş ve bunları yaparken kendi canını hiç düşünmemiştir. Tek düşündüğü, “bu darbe başarılı olursa ertesi gün ülkenin nasıl bir sabaha uyanacağı endişesi” olmuştur.

Bu hain darbeye karşı milletin kararlı direnişi sonucu 250 şehit ve 2 binin üzerine gazi verilmiştir. Aynı şekilde gerek ordumuz, gerek polis teşkilatımızın şanlı direnişi de bu hain darbeyi akim bırakmıştır. Bu noktada, darbeye direnişin sembolü olan, Türk milletinin has evladı Ömer Halisdemir’in kahramanlığı ve fedakarlığı her türlü takdirinin üzerindedir.

O şehitler ve gaziler sayesindedir ki, ülkemiz bir uçurumun kıyısından dönmüştür. Vatan bu şehit ve gazilerimize minnettardır. Her Türk evladı gibi onların aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Allah tüm şehitlerimize rahmet etsin; onları cennette Peygamber Efendimize (SAV) komşu eylesin.

***

Bir dini hizmet hareketi gibi yıllarca suret-i haktan görünen, ancak devlete paralel olarak yerleşerek, onu ele geçirmeye çalışan bu yapının gerçekleştirdiği bu kanlı darbeden millet olarak elbet çıkarmamız gereken dersler vardır. İnsanımız, saf, halis duygularını istismar eden bu tür yapılara karşı şimdi ve gelecekte daha uyanık olmalıdır.

Bu noktada bu örgütsel yapının yıllara yayılan gelişimi ve faaliyetleri hakkında bilgi sunmak isterim.

İlk aşama 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar süren Işık Evleri ve dershaneler üzerinden yürütülen “devlet kurumlarına sızarak kadrolaşma” hareketidir. Örgüt bu dönemde içe kapanık vaziyette kamu kurumlarında kadrolarını arttırmak, bu alanlara sızmak ve tabanda kadro oluşturmakla meşguldür.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden hemen sonraki dönemde örgüt, ikinci aşamada “okullaşma” ve “kamu kurumlarındaki kadrolaşma hareketini” tamamlamıştır. Bu dönemin ikinci yarısı, aynı zamanda örgütün yurt dışına açıldığı dönem olmuştur. Bu süreç, örgütün eğitim faaliyetlerini öne alarak diğer faaliyetlerini gizleyip her kuruma yerleştiği süreçtir. Sözkonusu dönemde kitlesel tarzda kamu kurumlarında kadrolaşma başlamıştır. Ekonomik kaynak bakımından artık şirketleşen ve şirketleri bağlayan holdinglere dönüşen örgüt, banka kurmuş, eğitim alanı yanında sağlık, finans, taşımacılık, basın yayın gibi alanlarda da faaliyetlere başlamıştır.

Üçüncü aşamada ise örgüt liderinin ABD’ye kaçmasını müteakip, görünüşte örgütün söylemi değişmiş, evrensel, küresel kavramları kullanmaya başlamış, gerçekte ise 15 Temmuz’a giden süreçte silahlı terör örgütü niteliğini kazandıran yapılanmasını tamamlamıştır.

Finans ve siyasi gücünü, örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanan Fetullah Gülen’in görünen ve örtülü iki temel amacı bulunmaktadır:

1. Türkiye’de devletin bütün anayasal kurumlarını, güvenlik birimlerini, mülki ve adli yapısını ele geçirmek,
2. Uluslararası düzeyde büyük ve etkili bir siyasi ve ekonomik güç haline gelmek.

Örgüt, hedefine ulaşabilmek amacıyla, her türlü sahtecilik, sahte belge hazırlama, kamu kurumlarına giriş sınavlarının sorularını çalma, kaynağı bilinmeyen paralar kullanma, kod adı kullanma, gizlenme, kriptolu iletişim araçları ile haberleşme gibi birçok hukuka aykırı yöntemi benimsemiştir.

Yargı kararlarına da yansıdığı şekliyle söylemek gerekirse;

İtaat ve teslimiyet temelinde oluşturulmuş örgütün en üst noktasında kendisini ‘kainat imamı’ olarak adlandıran Fetullah Gülen ve ona bağlı üst yöneticiler bulunmaktadır. Üyeler sadakat ve bağlılık yönünden sınıflandırılmaktadır.

Örgütte dikey bir hiyerarşik yapılanma hakimdir.İmamlara bağlı zincirler şeklinde teşkilatlanan yapının yönetici kadro dışındaki her birimi bağımsız hücreler şeklinde örgütlenmiştir.

Böylece her bir örgüt mensubunun en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan örgüt mensubunu tanımasını sağlanmıştır.
Yöneticileri ve üyeleri faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürütmekte ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri kullanmaktadır. Hiç bir hücre diğer bir hücreden haberdar değildir.

Bu örgütlenme modelinin geliştirilmesinin sebebi, bir hücre açığa çıksa bile diğer hücrelerin faaliyetine devam ederek deşifre olmamalarını temin etmektir.

Bu şekilde devletin içinde de örgütlenen yapıda her kurum ve kuruluş için belirlenen sorumlu bir kişiye bağlı olarak mevcut idari sisteme paralel bir yapı oluşturulmuştur.

Kamuda görev almak veya görevde yükselmek için yapılan sınavlarda sorulacak soruları önceden elde ederek mensuplarına vermek suretiyle, örgütün kamu kurumlarında haksız şekilde kadrolaştığı ve mensuplarının önemli görevlere gelmesini sağladığı ortaya çıkmıştır.

Başta Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı, Millî İstihbarat Teşkilâtı ve yargı organları olmak üzere neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarında örgütlenmiş, kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmış olan örgüt mensupları, özellikle stratejik birimlere (personel, istihbarat, özel kalem, bilişim, muhasebe vb.) yerleşmeye teşvik edilmiştir.

Bugün FETÖ/Paralel Devlet Yapılanması ile yapılan mücadeleye gelirsek; devletimizin varlığına ve milletimizin demokratik yaşam hakkına yönelik tehditlerin tamamen bertaraf edilmesi için gereken etkin tedbirleri almak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en temel ödevi ve en doğal hakkıdır. Bu durum taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle de kayıt altına alınmıştır.

Anayasamızın 120. maddesi ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca ülke genelinde 21 Temmuz 2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle OHAL ilan edilmiştir. Bu karar TBMM tarafından aynı tarihte onaylanmış olup, bilahare alınan kararlarla OHAL belirli sürelerle uzatılmıştır.

Olağanüstü Hal (OHAL) ilanının amacı, başta FETÖ olmak üzere terör ile mücadelede gerekli önlemleri en hızlı ve etkin biçimde alabilmektir. OHAL’in uzatılmasının amacı, demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin şekilde uygulanmasının devamlılığını sağlamaktır. Bu süreçte, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ile uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin gözetilmesine devam edilmektedir. Parlamenter, adli ve idari denetim mekanizmaları işlemektedir

OHAL kapsamında bugüne kadar bazı Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarılmıştır. KHK’larda, başta FETÖ/PDY olmak üzere, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla mücadele kapsamındaki tedbirler farklı başlıklar altında hüküm altına alınmıştır. OHAL kapsamında alınan önlemlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygunluğu bakımından Avrupa Konseyi ile düzenli işbirliği sürdürülmektedir. Bu kapsamda, teknik düzeyde karşılıklı temaslar ve toplantılar yapılmaktadır.

15 Temmuz hain darbe girişimine imza atan şahıslarla ilgili yargılama süreci de başlamış olup, faillere ilişkin 23 ayrı ilde devam eden 78 dava mevcuttur. Şimdi, bir yıl boyunca yürütülen kapsamlı idarî, cezaî ve hukukî tahkikat sonrasında, 15 Temmuz’da neler olduğunu ve arkasındaki faili daha iyi kavradığımızı düşünüyoruz. Devletimize ve milletimize kasteden bu gafiller yüce Türk adaleti önünde hakettikleri cezayı bulacaklardır.

Şehitlerimizin ruhları şad olsun; Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olsun; Allah bu millete benzer bir acıyı bir daha yaşatmasın.

Zafer Ateş
T.C. Deventer Başkonsolosu

Related Posts

Send this to a friend